Satın alınamayan şeyleri seviyorum..deniz gibi..gökyüzü gibi..ay ışığı gibi..sevgi gibi .
İtalya da bana gösterdiğiniz sevgi ve layık gördüğünüz ödül için çok teşekkür ederim..
Ülkemizde yaptığımız güzel işlerin dünyanın her yerinde ilgi ve beğeni görmesi bizlere büyük bir gurur ve mutluluk veriyor..
Teşekkürler Sicilya ..
Satın alınamayan şeyleri seviyorum..deniz gibi..gökyüzü gibi..ay ışığı gibi..sevgi gibi .
İtalya da bana gösterdiğiniz sevgi ve layık gördüğünüz ödül için çok teşekkür ederim..
Ülkemizde yaptığımız güzel işlerin dünyanın her yerinde ilgi ve beğeni görmesi bizlere büyük bir gurur ve mutluluk veriyor..
Teşekkürler Sicilya ..
Satın alınamayan şeyleri seviyorum..deniz gibi..gökyüzü gibi..ay ışığı gibi..sevgi gibi .
İtalya da bana gösterdiğiniz sevgi ve layık gördüğünüz ödül için çok teşekkür ederim..
Ülkemizde yaptığımız güzel işlerin dünyanın her yerinde ilgi ve beğeni görmesi bizlere büyük bir gurur ve mutluluk veriyor..
Teşekkürler Sicilya ..
Satın alınamayan şeyleri seviyorum..deniz gibi..gökyüzü gibi..ay ışığı gibi..sevgi gibi .
İtalya da bana gösterdiğiniz sevgi ve layık gördüğünüz ödül için çok teşekkür ederim..
Ülkemizde yaptığımız güzel işlerin dünyanın her yerinde ilgi ve beğeni görmesi bizlere büyük bir gurur ve mutluluk veriyor..
Teşekkürler Sicilya ..
Satın alınamayan şeyleri seviyorum..deniz gibi..gökyüzü gibi..ay ışığı gibi..sevgi gibi .
İtalya da bana gösterdiğiniz sevgi ve layık gördüğünüz ödül için çok teşekkür ederim..
Ülkemizde yaptığımız güzel işlerin dünyanın her yerinde ilgi ve beğeni görmesi bizlere büyük bir gurur ve mutluluk veriyor..
Teşekkürler Sicilya ..
Satın alınamayan şeyleri seviyorum..deniz gibi..gökyüzü gibi..ay ışığı gibi..sevgi gibi .
İtalya da bana gösterdiğiniz sevgi ve layık gördüğünüz ödül için çok teşekkür ederim..
Ülkemizde yaptığımız güzel işlerin dünyanın her yerinde ilgi ve beğeni görmesi bizlere büyük bir gurur ve mutluluk veriyor..
Teşekkürler Sicilya ..
Bir Attila İlhan şiirinden çıkmıştı sanki…
Elinde kaçak bir yağmur’un Eylül’ü…
Alnı ak..
Yüzü pak…
Kaşı kirpiği serin…
Öylesine asil öylesine zarif..
Gözleri çağlayan’dan derin..
Bir damlası umut bir damlası sevda…
Gelincik çiçeği var saçlarında…
Örümcek ağı gibi ince..
Ana bağrı kadar temiz…
Ah bizim mis kokulu Çolpan yıldızımız..
Kursağımız da bütün takvimleri idama gönderecek özlemin ile gezeriz…
Sesin sevgin varlığımızın en büyük kanıtı..
Nur içinde yat…
Evimizin yuvamızın mukaddes yüzlü Çolpan İlhan’ı…
Yokluğunda 8. Yıl…
Yüreğini hep sanata çeviren adamdır Sadri Alışık..
Filmlerindeki gibi hayatı şaka ile karışık yaşayan .. sevecen merhametli müşfik..
Son derece çarpıcı bir kişilik ..
İçi dışı dualı .. iliklerine kadar vefalı ..
Sesi sohbeti selamı güzel..
Nev- i şahsına özel bir adamdır Sadri Alışık ..
O her selam verdiğinde kuşlar havalandı yüreğimizden gökyüzüne ..
Şimdi ona verdiğimiz her selamda gökyüzü kuşları yolluyor yüreğimize…
Ne garip bir duygu ,özlemek baba ..
Seni sevmekle başladığım hayata en çok seni özlerken yeniliyorum ..
İçimde sana özlemim varken mevsim ne olursa olsun üşüyorum..
Yokluğunda 28.yıl ..
Cennet olsun mekanı ..
#repost @halkbank “İş Dünyasının Oscarları” olarak kabul edilen #StevieAwards ödül programında üst üste ikinci kez “Yılın En İyi Bankası” ve “En İyi İşvereni” seçildik. Üstelik ülkemize tam 32 ödül kazandırdık. Bu gurur hepimizin. #ÖnceHalkSonraBankayız !
Ah bu Temmuz ayı ..
Yine Temmuz sıcağı gibi çöktü kalbimizin ortasına…
Ah benim Safa ağabeyim ..
Baba yarım…kirvem…
Çocukluğum.. gençliğim..
Kitabım..sinemam..”ah güzel istanbulum.. menekşe gözlerim..ah Müjgan ahım.. efkarlıyım abilerim..inleyen nağmelerim.. Tatar Ramazanım ..Bodrum hakimim..Dila hanımım..Vesikalı yarim..”
Sinemamızın asırlık çınarı .. bize gölge veren çiçek veren ..ömrünü sinemaya veren..yaşamını hep yazarak geçiren. yazdıği tüm filmleri ezberden bildiğimiz.. hediyemiz..sesimiz..seslenişimiz.seçtiğimiz..
bütün ustalarla çalışan .
kıymetini dilinin altında kaleminin ucunda gizliyen sadece sözün ve yazının açığa vurduğu sinemamızın mavi uçlu tükenmez kalemi Safa ağabeyim ..
kaleminin elinde .. elinin değdiğinde kaldık ..artık ağır yaralı sevinçlerimiz.. yıkıldı son kalemiz..
Sıcak ekmek kokuları bıraktın bağrımızda ..Seni kalbimizde tuttuk sarıldık sakladık yarınlarımıza ..
Mekanın cennet olsun..
Benim kanatlarım yok..kanatlarım yüreğim. Kendi vicdanımda özgür kendi gökyüzümde göçebe….
Ama Küheylan sevinçten uçmak için gerekli olan kanatları da bana ödünç olarak verdi ..
Ve olan oldu ..yelelerim gökyüzüne kariştı ..
Yeniden tiyatro sahnesinde olmak ne mutluluk ..
Ah benim canım Zehra Solmaz ablacığım sen gittin şimdi o şiir bitti..yazacak başka mısra kalmadı..
Mekanın cennet olsun..
Zehra adıyla onu kimse çağırmazdı, Kardelin’se benim uydurmam. galiba çocukluk yıllarımdan geliyor, Menemen’deki bağda lâstik sapanla kuş avlardık, çocukların Kardelin adını verdikleri bir kuş hatırlarım, oradan. Zehra’yla ilişkimiz, ‘resmen’ nişanlanmaya kadar gitmiş, her zaman olduğu gibi benim yüzümden ‘mutlu son’a ulaşamamıştır. Zehra, Alman filolojisinde öğrenciydi, sonradan hikâyeler yazacak olan Leylâ Erbil’i bana tanıtan da odur, edebiyat fakültesi kantininde yeşil gözleri son derece etkileyici bir genç kız, hiç unutmam, bir çırpıda şiirlerimin birinden bir mısraı ezberden okuyuvermişti. edebiyat matinelerinin moda olduğu yıllarda,Zehra’yla ben,Leylâ’yla Sait(Faik)o matine senin, bu matine benim dolaşırdık.
bu şiir, yanlış aklımda kalmadıysa,Zehra daha Bursa kız lisesi’nde öğrenciyken yazılmıştı, uzun süre yayımlanmadı.
* * *
akşam oldu yine bastı karalar
varıp yıldızların kapısını çaldım
açtılar
yıldızlar uyanıp gözlerimden geçtiler
halep şehri şen oldu şenlik oldu
ağaçlar dile geldi kuşlar güldü
dağ dağa kavuştu ben sana kavuştum
zehra kardelin
sen kimsenin bilmediği bir yıldız gibisin
istersen derya düşünür kahrolur kederinden
istersen dağ yürür yağmur olur bulut olur
bir rüzgârın koynundan çıkar gelirsin
gözlerin iki siyah karanfil gibi
gözlerini alsam yakana taksam
zehra kardelin
sen masallardan bile güzelsin büyüksün
açıl susam dedin açıldı kalbimin kapıları
kırk haramiler yol verdi sana
ellerin alnıma dokundu havai fişek oldum
alıp başımı gittim güneşi delip geçtim
evren tükendi tükendi sen başladın
zehra kardelin
sen bensin ben senim
kalbimde senin kalbin kalbinde benim kalbim
ben yanardağ sen ateş sen dünya ben güneş
ömrün ömrüme girmiş yazan alnıma yazmış
nur yüzüne yüzün şarkılara dönsün
kalbim bir yol sana gitmiş
zehra kardelin
– Attila İlhan, zehra kardelin
(yağmur kaçağı)
Gitmekle gitmiş olmuyor ki insan..
Gönlü kalıyor aklı kalıyor anıları kalıyor..
Evet şimdi gidiyorum ama kalmak gibi gidiyorum..
Bir Zamanlar Çukurova, bir anne babayı bir sevgiliyi bir eşi çok sevmek gibi bir şey benim için..
Gelişim de,gidişim de ve çalıştığım süre içinde aynı kaderi paylaştığımız, emeklerini katkılarını ve desteklerini hep kalbimde pamuklara sarıp saklayacağım set önü ve set arkasında ki tüm emekçi kardeşlerime, kıymetli çalışma arkadaşlarıma, değerli meslekdaşlarıma, senaristimiz Ayfer Tunç yönetmenimiz Murat Saraçoğlu’na yapımcılarımız Timur Savcı ve Burak Sağyaşar’a ve yayıncı kuruluşumuza derin teşekkürlerimi sunuyorum ..
Ve tabii sıcak Adana’nın sıcak insanlarına, bizi hep zirvede tutan izleyicilerimize,ilgileri ve sevgileri ile beni iltifatlandıran onurlandıran güzel yüreklere sevgi ve saygılarımı yolluyorum ….
Hep söylediğim gibi bütün şiirler yağmura yazılır ama marifet buluttadır..
Üstümüze şiirler yağdıran bulutlara selam olsun..
Hep sevgiyle..
Ve hep uhuletle suhuletle ..
Bugün yaşımı ve yaşamımı omuzlarımın üstünde gülümseyerek tuttuğumu hissettiren o güzel dilekleriniz ve temennileriniz bana sunulmuş büyük bir armağan oldu..
Çok teşekkür ederim..
Eksik olmayınız..
Ah be Ali Rahmet Fekeli ..
Ben sana nasıl veda edeceğimi bilmiyorum. Bu defalık affet beni olur mu..?
Çünkü sana veda etmek bir veda dan daha fazlası ..
Sanki İnsanın çocukluğunun geçtiği evden taşınması…
Hoşçakal Fekeli..seninle tanışmam hayatımın en güzel yıllarını yaşamama sebep oldu..
Ama sen iyi bilirsin güzel yıllar çabuk geçer içimiz hep hoşçakal ülkesi..
Nede olsa her ali Ali Rahmet Fekeli’de bir Kerem Alışık, her Kerem Alışık’ta bir Ali Rahmet Fekeli var.
Yarın akşam görüşmek üzere …
O okuyorum anneciğim diyen küçük çocuk büyüdü..
Şimdi içinde ki çocuğu hiç kaybetmemiş hali ile
Özlüyorum anneciğim diyor…
Ne garip duygu özlemek anne..
ölüyorum sanıyorsun ama ölmüyorsun.. ya da bazen ölüyorsun sonra geçiyor..
Onun için özlemek ölmekten sadece iki harf fazla herhalde..
Senin ile tutunduğum bu hayata en çok seni özlerken yeniliyorum anne..
Titreyip duruyor özlemin burnumun direğinde..
Yokluğunda 6. yıl
Nur içinde yat..
Fekeli hep kalbimsin dedi ve eliyle kalbini tuttu…
Bir elinizle kalbinizi tuttuğunuz sürece dünyayı fethedebilirsiniz..
Annelerimiz bizi öyle sevdi öyle sevdi ki onların sevgisini gördükçe kendi sevgimizden utanır olduk..
Annelerimiz bizim kalbimiz.. Günlerin hepsi sizin olsun..
Bugün de her gününüz gibi kutlu olsın..
Canım anneciğim;
Yine sensiz bir anneler günü…
Kanlıca’dayım,evin rıhtımın’da.sen yoksun..anne kokan çiçekler var etrafımda..bi görsen,nasıl da kendini çolpan yıldızı zanneden kuşlar uçuşuyor havada.. gri bulutlar gökyüzünü kaplamış ama arada bir güneşin soluk yüzü görünüyor.
O an sanki beni çağıran sesini duyuyorum”kerem çabuk gel kaçıracaksın sonra,bulutlara bak güneş nasıl girmiş aralarına!!Van gogh resmî gibi.”
Seninle beraber bakıyoruz semaya,ellerimizi çırpıyoruz, aynı heyecanı paylaşıyoruz ..etkileniyoruz..
Ama artık ben bu güzellikleri kaçırıyorum anne.. göremiyorum..
Ana oğul bizi heyecanlandıran yaşama sevinci veren ne varsa hiçbirini hakkıyla yaşayamıyorum..gülüşlerim solgun.. tıpkı bahçede bir zamanlar özenle budadığımız güllerin şimdi solduğu gibi
İçimde bütün gülleri ipe götürecek büyük bir boşluk var..
Çok özlüyorum seni.. özlemek ne tuhaf bi şey anne…ölüyorum zannediyorsun ama ölmüyorsun… yalnız kaldım zannediyorsun ama yalnız bile değilsin..
Sen gidince gökyüzünü bana kapattılar anne.. çolpan yıldızına ulaşamıyorum.. soluğunda,solunda ,sonsuzluğunda kaldım.. kirpiklerim ateş misali yandı anne…azaldı ufaldı küçücük kaldı..oysa sen benim kirpiklerimin sayısını bilirdin tek tek tarardın onları..
Ellerini özledim anne.. senin o ellerin gibisi yoktur oğlunun yüreğine yüreğine dokunur..ben hiç bi yere gidemedim elinin değdiği yerlerde kaldım anne…
Sevinçlerim hep ağır yaralı.isteklerim yoksul,.Kalbimi genişleten umudum olmasa gülleri hiç açarken göremeyeceğimi düşüneceğim..
Sensiz aldığım nefes boğazımdan geçmiyor anne.. o içinden memleket geçen sıcak ve temiz gözlerin gözlerimde kaldı..sayende fazlasıyla insan oldum eksiğiyle insan kaldım.. senin öğrettiğin sevgiyle güvenle mücadeleyle tutundum bu hayata ama hiç bir yere gidemedim hep sen de kaldım anne..hep sende kaldım.
Ne garip ,şimdi şu an da Kanlıca da denizin ve gökyüzünün karşısında küçükken yatılı okulda hissettiğim duyguların aynısını yaşıyorum.. gözlerim doluyor,üşüyorum.. Sana müteşekkirim.. minnettarım.
Beni ne kadar çok sevdiğini iyi biliyorum.
Öyle çok sevdin ki beni senin sevgini gördükçe ve anladıkça sevgimden utandım…
İyiki varsın..iyiki vardın anne…
Ellerinden öperim..
Bugünden tam 7 yıl önceydi..
Temmuzun kan kırmızı bir karpuz gibi bıçaklandığı geceydi ..
Saat çoktan geçmişti gece yarısını…
Anne diye bağırdım uykumda..
İki elim iki taş parçası..
Sığamadım dağlara
Sığamadım çığlığıma..
Rüyalara kızmayan bir insandım..
Başımı rüyama vura vura parçaladım..
Bugünden tam 7 yıl önceydi..
Temmuz un kan kırmızı bir karpuz gibi bıçaklandığı geceydi..
Bayram arifesi limon renkli bir şafak..
Al Işıklı ak alınlı Çolpan Yıldızı kayboluvermişti ..
Arkasında mukaddes ellerinden öpecek bir gök bırakarak..
Mekanı cennet olsun…
Çocuk soruyor ..Anne, babam bizimle gelmiyor mu?.
Anne, hayır gelmiyor o gitti diyor..
Sonra dayanamıyor anne de gidiyor ..
Çocuk bir başına kalıyor..
Anne güzel.. güzel anılar gibi güzel ..
Baba hüzünlü.. hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü..
Çocuk güzel anılar gibi özlemli .. özlemli şarkılar gibi hüzünlü..
Baba Sadri̇ alışık..
Anne Çolpan ilhan alışık
Çocuk .. Kerem alışık ..
İnsan, şu kalbinin ortasına batana özlem demese bıçak der..
Bugün Sadri alışıksız 26.yıl…
Rahmetle Minnetle Özlemle..
Kaptan..
İcimize denizi göğü çektik doğduğunda….
Sensiz kursagimizdan geçmedi yokluğunda..
Hangi yasamayı tutsak..
Tutsak etti bizi sesin sözün ..
Hangi yana dönsek kalbimizi kapladı yagmur sıcağı gözün..
Dünyayı ne kadar da kiymetlendirdin…
Bazen yoksul bir yürek gibi İcli ve mahzun..
Bazen bir Tokat gibi catlayici
Bazen de bir yumruk kadar sert ve haşin..
Sen her zaman edebiyatın yalnız şövalyesiydin ..
İyiki doğdun büyük yolların haydutu…
Kutlu olsun Doğum günün…
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız 100. yaşında..
Mutluluğumuz gururumuz gözümüzün yaşında…
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün armağan ettiği 23 nisan, bize ve çocuklarımıza sırça bir taç gibi başımızda taşıdığımız ve asla geri vermediğimiz vermeyeceğimiz kadar büyük bir bağımsızlık hediyesi..
23 nisan Türkiye Cumhuriyeti’nin çocuklarımızın omuzlarında yükseleceğinin ifadesi..
Hepimiz için Çocuklar hep özel ve hep güzel..
Bakmayın biz büyüyerek çocukluk ettik ..
Çocukken hep gün ışığı olmak isterdik, büyüyünce hep çocuk olmak istedik.. Olsun. Çocuk olmak güzel şey ama mesele çocuk kalabilmek de…
Bu bağlamda Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kuruluşunun ve ulusal egemenliğimizin 100. yılı ölümsüz ağaçlar dikecek olan çocuklarımıza yüreği çocuk kalanlarımıza ve çocuklarımızı iyi yetiştirme zorunluluğu içinde olan bizlere kutlu olsun…