Kimi oyuncuları izlerken garip bir his olur insanın içinde, bu iş o kadar da zor değil galiba dersiniz. O kadar gerçek, o kadar gayretsiz, o kadar samimi geçer ki enerjileri adeta kolay gözükür her şey… Hiçbir şey kurmaca gibi değildir, çok gerçektir. Hiçbir şey yapmıyorlardır extra adeta, zaten onlar öyleymiş gibi gelir. Ve bir oyuncu için en zor olan, seyirci için izlemesi en keyifli olan ve bir yönetmen için çalışması en kolay olan işte bu oyunculardır. Bugün tam da böyle iki oyuncu “arkadaşım” bizlerleydi. Kırmadılar ve genç oyuncu dostlarla sohbete geldiler. Buradan herkesin huzurunda bir kez daha teşekkür etmiş olayım onlara, @_helinkandemir ve @yagizcankonyali iyi ki yollarımız kesişmiş, umarım başka projelerde defalarca bir araya geliriz. Çünkü yönetmen olarak bu işi yapma sebebimsiniz. Sizlerle yönetmen koltuğu çok daha rahat:) ve bugün @odistudio ile gerçekleştirdiğimiz bir atölyenin daha sonuna geldik. Umarım bir gün atölyeye katılan tüm oyuncu arkadaşlarımla yollarımız bir yerde, bir sette kesişir ve birlikte oyunlar oynarız… o zamana değin “paydosssss” unutmayın bu işin bir kuralı, tek bir yolu yok. Önemli olan kendin olabilmek ve bunca gürültü arasında kendi iç sesini duyabilmek… Hepinizin yolu açık olsun. Bu arada fotoğrafı çeken Yağız bence telefonu ters tutuyor, yoksa üçümüzde yanlış yere bakıyor olabilir miyiz ya:))) ayrıca tamam azıcık FaceApp yaptım kendime iki genç oyuncunun yanında, olur o kadar:) @enisarikan hep yapıyor ne var…. ( konu nasıl sana geldi bilmiyorum )
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
Rivayete göre instagramın değişen algoritması nedeniyle çoklu paylaşımlarınız daha çok dikkat çekiyormuş. Deneyelim görelim bakalım… Ayrıca bunun bir adı da vardı, dump mı deniyordu🫣🤔öğreniyorum işte….Şimdi uyarılar geldi, hocam “sürpriz sonlu” yazarsanız çok daha ilgi çeker diye, bende hemen yazayım sona da ona göre ilginç bir kare koyayım dedim. Yani süpriz sonlu, kaçırmayın!
İnsan en güzel öğretirken öğreniyormuş, bilgi paylaştıkça çoğalıyormuş… Tüm bunların kuru sözlerden ibaret olmadığını görmemi sağladığınız için sizlere teşekkür ederim. Bu kare dört saat süren bir atölyenin sonunda çekildi, hala yüzler gülüyorsa ne mutlu bana… @odistudio @organicfilm herkes kendini etiketlesin uğraştırmayın şimdi beni:)
İnsan en güzel öğretirken öğreniyormuş, bilgi paylaştıkça çoğalıyormuş… Tüm bunların kuru sözlerden ibaret olmadığını görmemi sağladığınız için sizlere teşekkür ederim. Bu kare dört saat süren bir atölyenin sonunda çekildi, hala yüzler gülüyorsa ne mutlu bana… @odistudio @organicfilm herkes kendini etiketlesin uğraştırmayın şimdi beni:)
“Güller ve dudaklar şimdi…” Zuhal Olcay’ın Başucu Şarkıları albümünün çıkış parçasıydı. Sene yanılmıyorsam 2000’ler, hatta Christopher Nolan Memento filmini ya yeni çekmiş ya da daha yeni çekecek. O tarihlerde Böcek yapımda klip yönetmenliği yapıyorum. Türkiyede klip sektörünün en hareketli dönemleri, benim de yoğun çalıştığım seneler. Hepiniz gibi ve şimdi ki gibi o yıllarda Zuhal Olcay’a hayranım. Genç bir yönetmen olarak klibini çekmem için bana gelmişler, şirketin bahçesinde oturuyoruz. Bi yaz günü olmalı, masada herkes bir şey konuşuyor. Ben ise hayran hayran olan biteni dinliyorum. Sonra nasıl olduysa birden o an aklıma gelen bir fikri attım ortaya. Hemen bir kağıt kalem aldım, şarkının sözlerini başladım tersten yazmaya… “idmiş ralkadud ev rellüg” Sonra bu kağıdı, Zuhal hanım’a uzattım.”Bunu başka kimse ile çekemem, şarkıcıdan öte bunun için iyi bir oyuncu lazım. Şarkıyı adeta bambaşka bir dilde, nefeslerini bile tamamen tersten verip söyleyebilir misiniz?” dedim. İlk başta kimse anlamadı, sonra hemen kamerayı alıp karşısına geçtim ve sadece kağıtta yazanları okumasını istedim. O sırada arkasında ekipten birileri bardaktan yere su döküyor, birileri yürüyor. Ekip anlamsızca hareket ediyor. Ama kimse ne yaptığımızın farkında değil o an için. Sonra siz kahvenizi için on dakika sonra sizi yukarıya montaja bekliyorum dedim. Pek çok sinema filminde birlikte çalıştığımız kurgucumuz Çağrı ile tanışıklığımız o yıllara dayanır. Böcek yapımda pek çok klibi birlikte yapmıştık. Çağrı ile hemen çektiklerimizi tersten okuyup ağzı oturttuk, ama haliyle arkada ters yürüyen insanlar, yerden bardağa dolan sular falan var… Zuhal Olcay videoyu izledi ve bana on gün verin dedi! Başka bir şey sormadı, on gün sonra kamera karşısına geçtiğinde adeta Bulgarca bir şarkıyı söyler gibiydi… Çekim boyunca bir kez monitör başına gelip kendine bile bakmadı, klip çekiminde otopark mafyasının stüdyoyu basması da başka bir postun konusu olsun:) eskiler bilir Taksim Platoları diye bir yer vardı Elmadağ’da, hatta Dansöz Nuran Sultan’ın evi tam karşısındaydı. Onlar kurtarmıştı bizi…O yıllarda Beyonce daha o tersten çektiği klibi yapmamıştı, hatta Beyonce yoktu!
“Güller ve dudaklar şimdi…” Zuhal Olcay’ın Başucu Şarkıları albümünün çıkış parçasıydı. Sene yanılmıyorsam 2000’ler, hatta Christopher Nolan Memento filmini ya yeni çekmiş ya da daha yeni çekecek. O tarihlerde Böcek yapımda klip yönetmenliği yapıyorum. Türkiyede klip sektörünün en hareketli dönemleri, benim de yoğun çalıştığım seneler. Hepiniz gibi ve şimdi ki gibi o yıllarda Zuhal Olcay’a hayranım. Genç bir yönetmen olarak klibini çekmem için bana gelmişler, şirketin bahçesinde oturuyoruz. Bi yaz günü olmalı, masada herkes bir şey konuşuyor. Ben ise hayran hayran olan biteni dinliyorum. Sonra nasıl olduysa birden o an aklıma gelen bir fikri attım ortaya. Hemen bir kağıt kalem aldım, şarkının sözlerini başladım tersten yazmaya… “idmiş ralkadud ev rellüg” Sonra bu kağıdı, Zuhal hanım’a uzattım.”Bunu başka kimse ile çekemem, şarkıcıdan öte bunun için iyi bir oyuncu lazım. Şarkıyı adeta bambaşka bir dilde, nefeslerini bile tamamen tersten verip söyleyebilir misiniz?” dedim. İlk başta kimse anlamadı, sonra hemen kamerayı alıp karşısına geçtim ve sadece kağıtta yazanları okumasını istedim. O sırada arkasında ekipten birileri bardaktan yere su döküyor, birileri yürüyor. Ekip anlamsızca hareket ediyor. Ama kimse ne yaptığımızın farkında değil o an için. Sonra siz kahvenizi için on dakika sonra sizi yukarıya montaja bekliyorum dedim. Pek çok sinema filminde birlikte çalıştığımız kurgucumuz Çağrı ile tanışıklığımız o yıllara dayanır. Böcek yapımda pek çok klibi birlikte yapmıştık. Çağrı ile hemen çektiklerimizi tersten okuyup ağzı oturttuk, ama haliyle arkada ters yürüyen insanlar, yerden bardağa dolan sular falan var… Zuhal Olcay videoyu izledi ve bana on gün verin dedi! Başka bir şey sormadı, on gün sonra kamera karşısına geçtiğinde adeta Bulgarca bir şarkıyı söyler gibiydi… Çekim boyunca bir kez monitör başına gelip kendine bile bakmadı, klip çekiminde otopark mafyasının stüdyoyu basması da başka bir postun konusu olsun:) eskiler bilir Taksim Platoları diye bir yer vardı Elmadağ’da, hatta Dansöz Nuran Sultan’ın evi tam karşısındaydı. Onlar kurtarmıştı bizi…O yıllarda Beyonce daha o tersten çektiği klibi yapmamıştı, hatta Beyonce yoktu!
“Güller ve dudaklar şimdi…” Zuhal Olcay’ın Başucu Şarkıları albümünün çıkış parçasıydı. Sene yanılmıyorsam 2000’ler, hatta Christopher Nolan Memento filmini ya yeni çekmiş ya da daha yeni çekecek. O tarihlerde Böcek yapımda klip yönetmenliği yapıyorum. Türkiyede klip sektörünün en hareketli dönemleri, benim de yoğun çalıştığım seneler. Hepiniz gibi ve şimdi ki gibi o yıllarda Zuhal Olcay’a hayranım. Genç bir yönetmen olarak klibini çekmem için bana gelmişler, şirketin bahçesinde oturuyoruz. Bi yaz günü olmalı, masada herkes bir şey konuşuyor. Ben ise hayran hayran olan biteni dinliyorum. Sonra nasıl olduysa birden o an aklıma gelen bir fikri attım ortaya. Hemen bir kağıt kalem aldım, şarkının sözlerini başladım tersten yazmaya… “idmiş ralkadud ev rellüg” Sonra bu kağıdı, Zuhal hanım’a uzattım.”Bunu başka kimse ile çekemem, şarkıcıdan öte bunun için iyi bir oyuncu lazım. Şarkıyı adeta bambaşka bir dilde, nefeslerini bile tamamen tersten verip söyleyebilir misiniz?” dedim. İlk başta kimse anlamadı, sonra hemen kamerayı alıp karşısına geçtim ve sadece kağıtta yazanları okumasını istedim. O sırada arkasında ekipten birileri bardaktan yere su döküyor, birileri yürüyor. Ekip anlamsızca hareket ediyor. Ama kimse ne yaptığımızın farkında değil o an için. Sonra siz kahvenizi için on dakika sonra sizi yukarıya montaja bekliyorum dedim. Pek çok sinema filminde birlikte çalıştığımız kurgucumuz Çağrı ile tanışıklığımız o yıllara dayanır. Böcek yapımda pek çok klibi birlikte yapmıştık. Çağrı ile hemen çektiklerimizi tersten okuyup ağzı oturttuk, ama haliyle arkada ters yürüyen insanlar, yerden bardağa dolan sular falan var… Zuhal Olcay videoyu izledi ve bana on gün verin dedi! Başka bir şey sormadı, on gün sonra kamera karşısına geçtiğinde adeta Bulgarca bir şarkıyı söyler gibiydi… Çekim boyunca bir kez monitör başına gelip kendine bile bakmadı, klip çekiminde otopark mafyasının stüdyoyu basması da başka bir postun konusu olsun:) eskiler bilir Taksim Platoları diye bir yer vardı Elmadağ’da, hatta Dansöz Nuran Sultan’ın evi tam karşısındaydı. Onlar kurtarmıştı bizi…O yıllarda Beyonce daha o tersten çektiği klibi yapmamıştı, hatta Beyonce yoktu!
“Güller ve dudaklar şimdi…” Zuhal Olcay’ın Başucu Şarkıları albümünün çıkış parçasıydı. Sene yanılmıyorsam 2000’ler, hatta Christopher Nolan Memento filmini ya yeni çekmiş ya da daha yeni çekecek. O tarihlerde Böcek yapımda klip yönetmenliği yapıyorum. Türkiyede klip sektörünün en hareketli dönemleri, benim de yoğun çalıştığım seneler. Hepiniz gibi ve şimdi ki gibi o yıllarda Zuhal Olcay’a hayranım. Genç bir yönetmen olarak klibini çekmem için bana gelmişler, şirketin bahçesinde oturuyoruz. Bi yaz günü olmalı, masada herkes bir şey konuşuyor. Ben ise hayran hayran olan biteni dinliyorum. Sonra nasıl olduysa birden o an aklıma gelen bir fikri attım ortaya. Hemen bir kağıt kalem aldım, şarkının sözlerini başladım tersten yazmaya… “idmiş ralkadud ev rellüg” Sonra bu kağıdı, Zuhal hanım’a uzattım.”Bunu başka kimse ile çekemem, şarkıcıdan öte bunun için iyi bir oyuncu lazım. Şarkıyı adeta bambaşka bir dilde, nefeslerini bile tamamen tersten verip söyleyebilir misiniz?” dedim. İlk başta kimse anlamadı, sonra hemen kamerayı alıp karşısına geçtim ve sadece kağıtta yazanları okumasını istedim. O sırada arkasında ekipten birileri bardaktan yere su döküyor, birileri yürüyor. Ekip anlamsızca hareket ediyor. Ama kimse ne yaptığımızın farkında değil o an için. Sonra siz kahvenizi için on dakika sonra sizi yukarıya montaja bekliyorum dedim. Pek çok sinema filminde birlikte çalıştığımız kurgucumuz Çağrı ile tanışıklığımız o yıllara dayanır. Böcek yapımda pek çok klibi birlikte yapmıştık. Çağrı ile hemen çektiklerimizi tersten okuyup ağzı oturttuk, ama haliyle arkada ters yürüyen insanlar, yerden bardağa dolan sular falan var… Zuhal Olcay videoyu izledi ve bana on gün verin dedi! Başka bir şey sormadı, on gün sonra kamera karşısına geçtiğinde adeta Bulgarca bir şarkıyı söyler gibiydi… Çekim boyunca bir kez monitör başına gelip kendine bile bakmadı, klip çekiminde otopark mafyasının stüdyoyu basması da başka bir postun konusu olsun:) eskiler bilir Taksim Platoları diye bir yer vardı Elmadağ’da, hatta Dansöz Nuran Sultan’ın evi tam karşısındaydı. Onlar kurtarmıştı bizi…O yıllarda Beyonce daha o tersten çektiği klibi yapmamıştı, hatta Beyonce yoktu!
Yazacak anlamlı bir şey aradım, bulamadım. Bazen de anlam aramamak gerekiyor, akışa bırakmak iyi geliyor insana…. Storyde kalmasın bari, şöyle koyayım bir kenara dursun burada!
Saha kenarında kırmızı kart gören ilk ve tek gazeteci, Tunca Par’ın hikayesidir bu! İçinizde futbol meraklıları varsa bu hikaye onlar için gelsin… Zonguldakspor 1970’li yıllardan seksenlerin ortasına kadar İstanbul takımlarının korkulu rüyası olarak birinci lig’de mücadele etti! O sene Galatasaray şampiyonluğun en büyük adayı ve Zonguldak’a da galibiyet için gelmiş. İstanbul’dan Ankara’dan pek çok gazeteci o gün sahada, ve hepsi golün fotoğrafını çekmek için kale arkasında yerlerini almış, Zonguldakspor kale arkasına yerleşmişler. Ancak içlerinden bir gazeteci var ki seremoni sonrası gruptan ayrılıp, diğer kale arkasına geçiyor. Yani Yasin’in koruduğu, Galatasaray kale arkasına… Bütün foto muhabirleri Zonguldakspor kale arkasında beklerken daha maçın başlarında beklenen gol geliyor, ama onlara uzak kaleye… Hatta golün haberini ilk verende Zonguldakspor’dan Turgut kafayla topa vurmak için ceza sahasında yükselirken elindeki makinayı unutup “gooooool” diye bağıran Zonguldaklı foto muhabir Tunca Par… O heyecanla Tunca abi önce sevinç çığlığı atıyor sonrada makinasına sarılıp son an topun fileyle buluşmasının fotoğrafını çekiyor. Sonrası daha da ilginç, Yasin dikkatimi dağıttı diye hakeme Tunca abi’yi şikayet edince, Türk spor tarihinde saha kenarında kırmızı kart görüp tribünlere yollanan ilk gazeteci oluyor Tunca Par… o gün maçı Zonguldakspor 3/0 kazanıyor. Hadi ilk golde o çığlık dikkat dağıtmıştı desek, diğerlerine ne diyeceğiz:) Bu arada gençliğimde bende Zonguldakspor’da basketbol oynamıştım, bahsetmiştim zaten size. Bende tribünlerde teknik faul alan sayılı basketbolculardanım. Nasıl mı derseniz, hakem beni önce sahadan atmış ve soyunma odasına göndermişti. Meğer maç bitene kadar sorada beklemem gerekiyormuş. Ben ne bileyim, hemen tribüne çıkıp bağırıp çağırmaya başlayınca nasıl olduysa hakem beni orada da tanıdı, sesini duydu ve maçı durdurup o kalabalıkta beni gösterip teknik faul verdi:) böylece bende spor tarihine geçmiş oldum…Emektar gazetecilere, foto muhabirlerine saygıyla, Tunca Par nam-ı diğer “Dede” sevgiler #zonguldakspor #galatasaray @galatasaray
Saha kenarında kırmızı kart gören ilk ve tek gazeteci, Tunca Par’ın hikayesidir bu! İçinizde futbol meraklıları varsa bu hikaye onlar için gelsin… Zonguldakspor 1970’li yıllardan seksenlerin ortasına kadar İstanbul takımlarının korkulu rüyası olarak birinci lig’de mücadele etti! O sene Galatasaray şampiyonluğun en büyük adayı ve Zonguldak’a da galibiyet için gelmiş. İstanbul’dan Ankara’dan pek çok gazeteci o gün sahada, ve hepsi golün fotoğrafını çekmek için kale arkasında yerlerini almış, Zonguldakspor kale arkasına yerleşmişler. Ancak içlerinden bir gazeteci var ki seremoni sonrası gruptan ayrılıp, diğer kale arkasına geçiyor. Yani Yasin’in koruduğu, Galatasaray kale arkasına… Bütün foto muhabirleri Zonguldakspor kale arkasında beklerken daha maçın başlarında beklenen gol geliyor, ama onlara uzak kaleye… Hatta golün haberini ilk verende Zonguldakspor’dan Turgut kafayla topa vurmak için ceza sahasında yükselirken elindeki makinayı unutup “gooooool” diye bağıran Zonguldaklı foto muhabir Tunca Par… O heyecanla Tunca abi önce sevinç çığlığı atıyor sonrada makinasına sarılıp son an topun fileyle buluşmasının fotoğrafını çekiyor. Sonrası daha da ilginç, Yasin dikkatimi dağıttı diye hakeme Tunca abi’yi şikayet edince, Türk spor tarihinde saha kenarında kırmızı kart görüp tribünlere yollanan ilk gazeteci oluyor Tunca Par… o gün maçı Zonguldakspor 3/0 kazanıyor. Hadi ilk golde o çığlık dikkat dağıtmıştı desek, diğerlerine ne diyeceğiz:) Bu arada gençliğimde bende Zonguldakspor’da basketbol oynamıştım, bahsetmiştim zaten size. Bende tribünlerde teknik faul alan sayılı basketbolculardanım. Nasıl mı derseniz, hakem beni önce sahadan atmış ve soyunma odasına göndermişti. Meğer maç bitene kadar sorada beklemem gerekiyormuş. Ben ne bileyim, hemen tribüne çıkıp bağırıp çağırmaya başlayınca nasıl olduysa hakem beni orada da tanıdı, sesini duydu ve maçı durdurup o kalabalıkta beni gösterip teknik faul verdi:) böylece bende spor tarihine geçmiş oldum…Emektar gazetecilere, foto muhabirlerine saygıyla, Tunca Par nam-ı diğer “Dede” sevgiler #zonguldakspor #galatasaray @galatasaray
Saha kenarında kırmızı kart gören ilk ve tek gazeteci, Tunca Par’ın hikayesidir bu! İçinizde futbol meraklıları varsa bu hikaye onlar için gelsin… Zonguldakspor 1970’li yıllardan seksenlerin ortasına kadar İstanbul takımlarının korkulu rüyası olarak birinci lig’de mücadele etti! O sene Galatasaray şampiyonluğun en büyük adayı ve Zonguldak’a da galibiyet için gelmiş. İstanbul’dan Ankara’dan pek çok gazeteci o gün sahada, ve hepsi golün fotoğrafını çekmek için kale arkasında yerlerini almış, Zonguldakspor kale arkasına yerleşmişler. Ancak içlerinden bir gazeteci var ki seremoni sonrası gruptan ayrılıp, diğer kale arkasına geçiyor. Yani Yasin’in koruduğu, Galatasaray kale arkasına… Bütün foto muhabirleri Zonguldakspor kale arkasında beklerken daha maçın başlarında beklenen gol geliyor, ama onlara uzak kaleye… Hatta golün haberini ilk verende Zonguldakspor’dan Turgut kafayla topa vurmak için ceza sahasında yükselirken elindeki makinayı unutup “gooooool” diye bağıran Zonguldaklı foto muhabir Tunca Par… O heyecanla Tunca abi önce sevinç çığlığı atıyor sonrada makinasına sarılıp son an topun fileyle buluşmasının fotoğrafını çekiyor. Sonrası daha da ilginç, Yasin dikkatimi dağıttı diye hakeme Tunca abi’yi şikayet edince, Türk spor tarihinde saha kenarında kırmızı kart görüp tribünlere yollanan ilk gazeteci oluyor Tunca Par… o gün maçı Zonguldakspor 3/0 kazanıyor. Hadi ilk golde o çığlık dikkat dağıtmıştı desek, diğerlerine ne diyeceğiz:) Bu arada gençliğimde bende Zonguldakspor’da basketbol oynamıştım, bahsetmiştim zaten size. Bende tribünlerde teknik faul alan sayılı basketbolculardanım. Nasıl mı derseniz, hakem beni önce sahadan atmış ve soyunma odasına göndermişti. Meğer maç bitene kadar sorada beklemem gerekiyormuş. Ben ne bileyim, hemen tribüne çıkıp bağırıp çağırmaya başlayınca nasıl olduysa hakem beni orada da tanıdı, sesini duydu ve maçı durdurup o kalabalıkta beni gösterip teknik faul verdi:) böylece bende spor tarihine geçmiş oldum…Emektar gazetecilere, foto muhabirlerine saygıyla, Tunca Par nam-ı diğer “Dede” sevgiler #zonguldakspor #galatasaray @galatasaray
Nerden baksan yirmi yıl olmuş bu fotoğraf çekileli, o zamanlar hala 35 mm çalışıyorduk… Şimdi ki gibi digitale boyun eğmemişti dünya:) artıları eksileri var tabii ki şimdi durduk yere digital içinde kötü konuşmayayım ama o zamanlar yönetmenler daha sıkı çalışmak zorundaydı! Negatif pahalıydı, kayıt demek daha zordu! Öyle defalarca çekemiyordun. Hani bin düşünüp bir konuşmak gibi, diyeceğini tartıp söylüyordun! Şimdi digital dünya da konfor arttı tabii, bu sayede pek çok farklı şey deneme şansın da arttı! Teknik manada, ışık duyarlılığından pratik kullanıma değin pek çok şey sayılabilir ama kime neye göre iyi ya da kötü çok değişkenlik gösterir tabii ki bu durum…Sizin nereden baktığınıza bağlı, ama arada özlemiyor değilim de o günleri:) şimdilerde herkes görüntü yönetmeni, herkes yönetmen hadi bir de büyük laf etmiş olayım! Bazıları kızacak belki bana ama… Özetle değişen dünyaya, gelişen teknolojiye karşı duramıyor insan…
Beni takip edenleriniz hatırlayacaktır, pandemiyle evlere kapandığımız dönem oturup bir şeyler karalamaya başlamıştım. Sonuçta “yönetmenliğe başlarken bana söylenmeyen her şey” adında bir kitap çıktı ortaya. Hayatta insan her şeyi tecrübe etme şansı bulamıyor ayrıca buna da gerek yok zaten. Akıllı olanlar başkalarının tecrübelerinden ders çıkartanlardır diye düşünüp kendi hatalarımı, kendi doğrularımı belki birilerine ilham olur diye yazdım. Öyle kenarda bekliyor, benim tembelliğimden açıkçası… Bakın ne buldum, herhalde hala kağıt kalemle çalışan son nesil olmalıyım. Kitap çalışması sırasında notlarımı tek tek, sayfa sayfa yazmışım bi deftere… Bunu paylaşıyorum ki belki bana itici güç olur, motivasyon olur. Yarım bıraktığım işi tamamlarım…
Ay ne burcunda, bu dolunay kime ne getirdi, kimden ne aldı?Ne olacak halimiz?